Vaktiyle, Suluova’nın bereketli topraklarında yaşayan bir kadın vardı. Annesinden öğrendiği tariflerle ailesine ekmekler, çörekler yapar, sofralarını zenginleştirirdi. Bir gün, büyük bir fırtına köyü vurdu ve evlerin bacalarındaki dumanı susturdu. Fırınlar söndü, ekmek yapılmaz oldu. Ama o kadın pes etmedi. Evinin en eski köşesinde, dedelerinden kalma demir bir sac buldu.
Sacın üzerine yoğurduğu hamuru koydu, bir yandan odun ateşini harladı. Yağlanmış hamur, sacın sıcağıyla buluştuğunda çıtırdayarak altın sarısı bir renge dönüştü. Ne fırına gerek kalmıştı ne de uzun uzun beklemeye… Sacın üzerinde pişen hamur, hem pratik hem de doyurucu bir lezzete dönüşmüştü. Köy halkı bu kokuyu takip ederek kadının evine geldi ve işte o gün, Sac Yağlısı doğdu.
Bu sadece bir ekmek değildi, dayanıklılığın, üretkenliğin ve paylaşımın sembolüydü. İşte biz de, yıllar sonra bu hikayeden ilham alarak, Sac Yağlısını aynı geleneksel yöntemlerle yapmaya devam ediyoruz.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.